Kartal Belediyesi Meclis Üyelerinden Kadına Yönelik Şiddetle İlgili Ortak AçıklamaKartal Belediyesi CHP Meclis Üyeleri Gül Altınöz, Gülcan Tarakçı ve Merve Emsiz, Türkiye'de kadınlara yönelik artan şiddete karşı ortak bir açıklama yaptılar. Açıklama şu şekilde;
Cezasızlık politikalarıyla, teşvik edilen şiddet kültürüyle, kamuoyu baskısıyla ilerleyen hukuki süreçlerle, güven kaybına uğrayan adalet sistemimizle gelinen nokta hepimizin kanını donduran canilikteki kadın cinayetleri oldu. Kamu düzenini sağlaması beklenirken siyaseti dizayn etmekle uğraşan yargıyla, gündelik siyasete malzeme edilen yasalarla geldiğimiz nokta kadınları hayatlarından koparıyor.
Onlarca şikayet kaydına rağmen görevini yapmayan yetkilileri korumak yerine yaşamak isteyen kadınları korumak bu denli zor mu? Kadınlar yaşamak istiyor!
Meclis’te iktidar ortakları tarafından reddedilen uyuşturucu araştırma önergeleriyle, onlarca suç kaydıyla dışarıda dolaşan suçlularla karşı karşıyayız. Her gün çok sayıda taciz, tecavüz ve cinayet haberi görüyoruz. Kadınlar ve çocuklar tehlikede!
Biz, bu düzene sessiz kalmayacağız. Bu düzenin kurbanı kadınlar ve çocuklar olmayacak. Kadınları ve çocukları koruyamayan, korumayan bu düzeni and olsun ki değiştireceğiz.
İstanbul Sözleşmesi yaşatır demeye de, 6284’ü uygula demeye de devam edeceğiz.
Son sözümüz; bedeli ne olursa olsun sonuna kadar birlikte mücadeledir. Kadınların ve çocukların güvende olduğu bir toplum düzenini sağlayana kadar durmayacağız!
Kartal Belediyesi CHP Meclis Üyesi Gül Altınöz2024 yılının ilk 8 ayında 261 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 164 kadının ölümünden hala şüpheli. Sadece Eylül ayında 34 kadın öldürüldü. Bu sayının her geçen gün artmasının en önemli nedeni, mülkiyetçi bakış açısının daha çok desteklenmesidir. Erkekler bu cinayetleri işlediklerinde ceza almayacaklarını biliyor. Toplumu çürüten şey, uygulanmayan yasalardır. Kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için mevcut 6284 sayılı yasanın etkili ve güvenli bir biçimde uygulanması ve İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönülmesi gerektiğini belirtmek istiyorum.Toplum kendiliğinden değil, toplumsal eşitliği sağlayamayan siyasi iktidar politikalarının sonucu çürüdü. İktidarın sorumluluğu, yasaların etkin kullanımının takipçisi olmaktır. Erkeği güçlendirmek değil. Sanki münferit bir olaymış gibi "katil sağlıklı değil, akli dengesi yerinde değil" gibi açıklamalar yapılıyor. Kadının birkaç kere şikayetçi olmasına rağmen, o kişiyle ilgili herhangi bir tedbir alınmışsa, bunun sorumluluğu kamusal olanın üzerindedir. Kadın karakola gidip şikayetçi oluyor ama şiddet uygulayan erkek bir kapıdan girip diğer kapıdan çıkıyor. Adalet gerçekleşmeyince hem o kadın bir daha şikayet etmiyor, hem o erkek güçleniyor.Kutsadığı ailenin anlamı, kadınların ve çocukların sürekli istismara ve baskıya maruz kaldıkları sonsuz hapishaneler oldu. Narin'in acısı hala tazeyken ve 90 haneli bir köyde bu cinayete hala çözüme kavuşmuşken, aylar sonra cinayetin Narin'in sığınağı olması gereken evinde yaşandığını öğrendik. Kadının attığı adımın, tüm yaşantısının belli esaslarla planlanmaya çalışılması, istihdamdan uzaklaştırılarak kadını zayıflaştıran, güçsüzleştiren, eve kapatan ve toplumdan uzaklaştıran politikalar, bitmeyen kutsal aile söyleminin bir parçası olmaya devam ediyor. Bu tür hastalıklı zihniyetin, kadını köleleştirme, hayattan koparma ve metalaştırma isteği o kadar kontrolsüz bir hal almış ki, bedenimizi dahi egemenlik alanları gibi görmektedirler. Kıyafetimizden, anne olup olmayacağımıza, kaç çocuk doğuracağımız ve hatta bu çocukları nasıl doğuracağımıza karar vereceklerini düşünenlere hayatımızı, sağlığımızı ve bedenimizi asla teslim etmeyeceğiz.Ayşegül ve İkbal'in katili sadece Semih Çelik değildir. Bu cinayetlerin önlememeyi politik tercih olarak gözeten kadın düşmanı politikaları yürütenlerdir. Kadınlar kendilerini hür ve güvende hissedene kadar omuz omuza mücadele etmeye devam edeceğiz. Yaşasın kadın dayanışması!
Kartal Belediyesi CHP Meclis Üyesi Merve EmsizBugün bu kürsüde yalnızca bir kutlama günü değil de bir farkındalık günü olarak nitelendirdiğim 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü vesilesiyle söz almış bulunmaktayım. Kız çocukları, toplumumuz için sadece birer insanların ötesinde, toplumu şekillendiren, dönüştüren ve toplumun yarınını inşa eden temel taşlardır. Kız çocuklarının toplumsal hayattaki rollerine büyük önem veren, kız çocuklarının eğitimi toplumun geleceği için gereklilik olarak görüp reformlarıyla kız çocukarının eğitim, sosyal, ekonomik alanda yer almasını sağlayan ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü bir Türk kadını olarak gururla, saygıyla ve özlemle anıyorum. Mustafa Kemal Atatürk'ün bugün bize sunduğu Cumhuriyet, belki de bu coğrafyada başımıza gelen en güzel şeydi. Bu topraklarda eşitsizliğin, ayrımcılığın ve şiddetin gölgesinde büyüyen her kız çocuğu için essiz bir mirastır Cumhuriyet.Yine bizim gibi Cumhuriyet mirasçılarından olan kız çocukları geleğimizin teminatıdır, diyerek bu düşünce ile hayatı boyunca kızların kısa eğitimini destekleyen ve bu konuda öncülük eden Profesör Doktor Türkan Saylan'ı rahmetle anıyorum. Unutulmamalıdır ki, eğitimli bir kadın, güçlü bir toplumun temel taşıdır. Bu nedenle kız çocuklarımızın eğitimine erişim sağlamak ve farkındalık oluşturmak hepimizin ortak görevi olmalıdır. Bir diğer ortak görevimiz ise, şiddeti meşrulaştıran cinsiyet temelli ayrımcılığı pekiştirme ve bu kız çocuklarını ikinci sınıf bireyler olarak gören karanlık zihniyetlere karşı durmaktır. Cinsiyet temelli şiddet ve istismardan korunup, kendilerini güvende hissettikleri bir ortamda, kendilerini güvenli bir ülkede yetişmek her kız çocuğunun hakkıdır.Amma vekalin güvende hissetmiyoruz ve güvende değiliz. Ne yazık ki üzülerek söylüyorum ki, kız çocuğu olarak yaşamanın giderek zorlaştığı günlerden geçiyoruz. Konuşmamda ısrarla yinelediğim gibi toplumu dönüştüren, geliştiren bugünün kız çocukları yarının anneleridir. İnanıyorum ki yaşam hakları ellerinden alınmış olmasaydı; uğradığı istismar nedeniyle hayatını kaybeden iki yaşındaki Sıla bebek, hala neden öldürüldüğünü bilmediğimiz Narin Güran, İkbal Uzuner ve ismini sayamadığım bir çok kız kardeşim toplumumuz için faydalı bireyler olacaklardı. Ama ne yazık ki, şu an aramızda değiller. Sözlerimi sonlandırmadan önce umuyorum vediliyorum ki, yürümekten korkmadığımız yollara çıksın yolumuz. Fiziksel ve psikolojik baskılara maruz kalmadığımız, gelecek ve öldürülme kaygımızın olmadığı, en önemlisi yaşam hakkımızın elinden alınmadığı günleri bir an önce görmek dileğiyle..
Kartal Belediyesi CHP Meclis Üyesi Gülcan TarakçıKadınlar toplumumuzun en önemli ve en değerli bireyleridir. Kimi zaman bir anne, kimi zaman bir abla veya kardeş olarak hayatımızda yerlerimiz. Ne yazık ki, bu bireyler toplum içinde hak ettikleri değeri ve önemini çoğu zaman görmemektedirler. Kadına yönelik şiddet olayları ve cinayetler her geçen gün artmakta, kadınlar adeta bir mal ya da bir köle gibi görülüp şiddete maruz kaldıkları görmektedir. Kadınlar, dövülmeye değil, sevilmeye değer varlıklardır ve onlara gereken değeri göstermek, tüm insanlığın görevidir.Ülkemizde kadınların bugün sahip olduğu hakların büyük bir kısmı, Cumhuriyet'in kurulmasıyla ve Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde kazanılmıştır. Atatürk, "Ey kahraman Türk kadının! Sende yayılmaya değil, omuzlarda yükselmeye kazanansın"diyerek, kadınların hak ettikleri değeri göstermiş ve bu yönde çalışmalar yürütmüştür. Ancak günümüzde bile kadına yönelik şiddet devam etmekte, birçok toplum kadına hak ettiği değeri vermemekte ve bu durum, o toplumların ilerleyememesine sebep olmaktadır.Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önlenmesi için toplumsal farkındalık ve işbirliği gereklidir. Toplumun liderleri, sivil toplum kuruluşları, kadın haklarının savunucuları ve devlet yetkilileri arasında düzenli diyaloglar oluşturulmalı; kadınların güçlenmesi ve ekonomik bağımsızlığın desteklenmesi sağlanmalıdır. Eğitim ve istihdam fırsatları ile kadınların ekonomik bağımsızlığı artırılılabilir; bu sayede şiddet içeren ilişkilerden kaçınmaları kolaylaştırır. Ayrıca yasal düzenlemeler ve adalet sistemi de bu süreçte kritik bir rol oynamaktadır. Kadına yönelik şiddeti caydırıcı cezalarla karşılanmasını, adaletin hızlı bir şekilde sağlanması ve faillerin cezasız kalmaması kadına yönelik şiddetin azalmasında önemli bir adım olacaktır.Ne yazık ki, bir çok olayda faillerin cezasız kalması; yargının, siyasetin kadınları suçlayıcı bir tutum sergilemesi şiddeti körüklemektedir. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa kadına karşı şiddetin önlenmesi için önemli adımlar içerirken bu yasaların etkin bir şekilde uygulanmaması ciddi bir sorundur. Devlet kadına karşı şiddeti önlemek için her türlü tedbiri almalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini yaygınlaştıracak politikalar geliştirmelidir. Kadına şiddet uygulayan faillerin etkili bir şekilde cezalandırılması ve bu cezasızlık politkasına son verilmesi en önemli adımlardan biridir. İstanbul Sözleşmesinin 5. Maddesi devlete şu yükümlülükleri getirmektedir: Taraflar, kadınlara karşı herhangi bir şiddet eyleminden kaçınacak ve devlet yetkililerinin bu yükümlülüğe uygun şekilde hareket etmelerini sağlayacaktır. Devlet dışı aktörlerce gerçekleştirilen şiddet eylemlerinin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırlması ve mağdurların tazmin edilmesi hususunda gerekli yasal ve diğer tedbirler alınacaktır. Türkiye hazırlanmasında etkin rol oynadığı, ilk imzacısı olduğu ve adını imzalandığı şehir olan İstanbul'dan alan İstanbul Sözleşmesinden 20 Mart 2021'de bir Cumhurbaşkanı kararı ile çekilme iradesini resmi olarak beyan etti. Esasen bu kararla Türkiye imzalayıp onayladığı bir uluslararası insan hakları sözleşmesinden çekilen ilk ve tek ülke oldu.Tablo: Ocak 31 kadın cinayeti,Şubat 36 kadın cinayeti,Mart 25 kadın cinayeti,Nisan 32 kadın cinayeti,Mayıs 40 kadın cinayeti,Haziran 41 kadın cinayeti,Temmuz 23 kadın cinayeti,Ağustos 33 kadın cinayeti,Eylül 34 kadın cinayeti,Toplamda 235 kadınımız maalesef öldürülmüştür. Bu arada yılın ilk altı ayında 263.488 kadın koruma talebinde bulunmuştur.
Gülcan Tarakçı, CHP İl Kadın Kolları'nın yaptığı Kadına Şiddete Yönelik basın açıklasını da Meclis Kürsüsünden okudu:"Adalet İçin Sessiz Kalmayacağız"
Cezasızlık politikalarıyla, teşvik edilen şiddet kültürüyle, kamuoyu baskısıyla ilerleyen hukuki süreçlerle, güven kaybına uğrayan adalet sistemimizle gelinen nokta hepimizin kanını donduran canilikteki kadın cinayetleri oldu. Kamu düzenini sağlaması beklenirken siyaseti dizayn etmekle uğraşan yargıyla, gündelik siyasete malzeme edilen yasalarla geldiğimiz nokta kadınları hayatlarından koparıyor.
Onlarca şikayet kaydına rağmen görevini yapmayan yetkilileri korumak yerine yaşamak isteyen kadınları korumak bu denli zor mu? Kadınlar yaşamak istiyor!
Meclis’te iktidar ortakları tarafından reddedilen uyuşturucu araştırma önergeleriyle, onlarca suç kaydıyla dışarıda dolaşan suçlularla karşı karşıyayız. Her gün çok sayıda taciz, tecavüz ve cinayet haberi görüyoruz. Kadınlar ve çocuklar tehlikede!
Biz, bu düzene sessiz kalmayacağız. Bu düzenin kurbanı kadınlar ve çocuklar olmayacak. Kadınları ve çocukları koruyamayan, korumayan bu düzeni and olsun ki değiştireceğiz.
İstanbul Sözleşmesi yaşatır demeye de, 6284’ü uygula demeye de devam edeceğiz.
Son sözümüz; bedeli ne olursa olsun sonuna kadar birlikte mücadeledir. Kadınların ve çocukların güvende olduğu bir toplum düzenini sağlayana kadar durmayacağız!

















