Açıklamasa; depreme dair yayınladıkları rapora da atıfla yetkililer tarafından ve bireysel ihmaller örnek gösterilerek
Deprem raporumuzda da ifade ettiğimiz üzere bir alanın imara açılmasından, binanın yapılmasına ve yıkılmasına kadar gerek siviller gerekse kamu görevlileri bağlamında birçok sorumlu bulunduğu görülmektedir.Devlet yanında, toplumumuzda da deprem bilincinin oluşmadığı, toplumun da deprem gerçeklerine aykırı pratiklerin ortağı olduğu ortadadır. Özellikle yerel yönetimlerle vatandaş ilişkisinin karşılıklı çıkarları esas alarak basit menfaatler uğruna yöneticileri ayartan bir noktaya evirilmiş olması, siyasetin finansmanının inşaat sektörü olduğu gerçeğiyle birlikte yıkımların boyutunu artırmıştır. Halkın yöneticileri ayartan ve yoldan çıkaran tavırları, iltimas ve af talepleri ile yöneticilerin halkı şımartan ve temel ilkeler konusunda lakaytlığa iten, açgözlülükten ve hırstan beslenen tavırları ve göz yummaları yaşadığımız yıkımın önemli sebepleri olarak işaret edilmelidir.Deprem neticesinde çok sayıda binanın yıkılmasının ardında çarpık ve plansız kentleşmenin olduğu, binaların imar ve deprem mevzuatına uygun yapılmadığı, mevzuata aykırı binalara belediyelerce ve diğer ilgili birimlerce çeşitli kaygılarla izin verildiği, merkezi ve mahalli idarelerin yapılaşma konusundaki yetkilerini kötüye kullandıkları, binaları yapanların inşaat maliyetlerinden kaçmak gayesiyle çürük evsafta binalar inşa ettikleri açık bir gerçektir.Ranta değil kaliteli ve huzurlu yaşama odaklanan, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uygun, kamu yararını gözeten yeni bir şehir şuuru ve imar mantığı ile bu meseleleri kökten çözecek adımlar atılmalıdır.Acısı halen canlı olan depremin birinci yılında, depremde vefat edenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve baş sağlığı, tedavisi halen devam eden depremzedeler için şifa dileriz. MAZLUMDER olarak, deprem sonrasında yıkımın yaşandığı bütün şehirleri gezerek sıcağı sıcağına yaptığımız gözlemlere dayalı raporumuzu ilginize sunarız. https://mazlumder.org/tr/main/yayinlar/yurt-ici-raporlar/3/6-subat-2023-depremleri-gozlem-tespit-degerle/1222
"Ranta değil kaliteli ve huzurlu yaşama odaklanan, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uygun, kamu yararını gözeten yeni bir şehir şuuru ve imar mantığı" kurulmalı ve sorumlular soruşturulmalıdır." denildi.
MAZLUMDER'den Basın Açıklaması:
DEPREME, DEPREMDEN ÖNCE MÜDAHALE EDİLMELİDİR!
6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçti. Coğrafi konum gereği, öngörülemez bir afet olarak değil, tabii bir olay ve gerçeklik olarak gördüğümüz deprem, 6 Şubat 2023 tarihinde, büyük bir afetin hatta yıkıcı bir savaşın ötesinde tahribata yol açmıştır. Türkiye’nin 11 şehrini doğrudan etkileyen depremlerde, resmi rakamlara göre 53 bin 537 kişi ölmüş, 107 bin 213 kişi yaralanmış, 38 bin 901 bina yıkılmış olup gerekli tedbirlerin zamanında alınmaması sebebiyle bu kayıplar önlenememiştir.Daha önceki rapor ve açıklamalarımızda, başka ülkelerde Türkiye’dekinden daha şiddetli depremler olmasına rağmen bu depremlerin çok daha az zararla atlatıldığı gerçeğinin altını çizerek aşağıda sorduğumuz sorular halen geçerliliğini korumaktadır:• Bu miktarda bina neden yıkıldı/çöktü?
• Bu miktarda can kaybı neden meydana geldi?
• Kurtarma çalışmalarına neden zamanında başlanmadı, çalışmalar neden belli bir düzen ve organizasyonda yapılmadı?
• Deprem bölgelerine gerekli yardım neden zamanında, yeterli ve organize bir şekilde gönderilmedi?
Depremin üzerinden 1 yıl geçtikten sonra ise aşağıdaki sorular halen cevap bulmamıştır: • İlgili kurum ve kuruluşlar, daha sonraki depremlere hazırlanma bakımından deprem tecrübesinden sonra bilimsel, somut ve etkin hazırlık ve eylem planları yapmışlar mıdır?
• Yaşanan yıkımlar ve can kayıplarıyla ilgili soruşturma ve yargılama mekanizması işletilmekte midir?
• Devlet, depremde yaşanan can kayıplarından birinci derecede sorumlu olduğunu, yani yaşam hakkını ihlal ettiği gerçeği kabul edecek midir?
• Yaşanan can kayıplarından sorumluluğu açık olan belediye, valilik, bakanlık görevlileri başta ilgili kamu görevlileri hakkında gerekli soruşturma ve yargılama süreçleri işletilecek midir?
Türkiye’nin coğrafi konumunun ve jeolojik yapısının bir gerçeği olan depreme beklenmeyen bir afet olarak yaklaşılamaz. Buna rağmen 17 Ağustos 1999 ve sonrasındaki Marmara bölgesinde yaşanan depremlerden sonra olduğu gibi 2011 Van ve 2020 Elazığ depremlerinden sonra da yeterli bir çalışmanın ve hazırlığın olmadığı görülmektedir. Gelinen süreçte, özellikle deprem öncesi hazırlıklar ve yapı stoku açısından ciddi eksiklikler, yanlışlar ve ihmaller olduğu bir kez daha görülmüştür. Yeni yapılan binalardaki ve ovalara doğru büyüyen şehirlerdeki yıkımın,Türkiye genelindeki yeni binalar yönünden de hayati riskler barındırdığı anlaşılmıştır. Geniş çaplı bir deprem ya da afet halinde mevcut afet koordinasyonunun işlemez halde hatta sivil inisiyatifler için engelleyici mahiyette olduğu ortaya çıkmıştır.Kahramanmaraş merkezli depremler eşzamanlı gerçekleşmeleri, şiddetleri, etki alanları bakımından sıra dışı özellikler arz etse de yıkımın boyutu, aynı zemindeki farklı yapıların etkilenme oranları, bazı yapıların çok az hasarla etkilenmiş olması, zemini sağlam bölgelerde yıkım olmaması dikkat çekmiştir. Bu husus da binaların büyük çoğunluğunun mevzuata, fen ve tekniğe aykırı yapıldığı; ilgililerin imar, izin ve denetim konusunda ihmali veya ağır kusuru bulunduğu, bir özdeyişe dönen ifadesiyle “insanları deprem değil, binaların öldürdüğü” gerçeğini gözler önüne sermiştir.Devletin, yaşam kalitesi yüksek, sağlıklı ve güvenli şehriler oluşturma; binaların depreme dayanıklı olarak inşa edilmesi ve korunması için her türlü tedbiri alma ve denetimi yapma görevi ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Uygun olmayan zeminlere ve/veya tekniğe aykırı şekilde inşa edilen yapılara müdahale edilmediği hatta bunların önünün açıldığı, gerekli standartları sağlamayan yapıların inşasına göz yumulduğu, rant saikiyle imar uygulamalarının yapıldığı ve yüksek kat izinleri verildiği bir vasatta açıktır ki devlet, bu yükümlülüğüne aykırı davranarak depremde hayatını kaybeden kişilerin yaşam hakkını ihlal etmiştir.